
Girişim Girişimlerim – Şimdiye Kadar Neler Yaptım
Girişimcilik dünyasında ilk denemesinde başarıyı yakalamış bir insanla henüz tanışmadım. Ben de ilk denememde barşarılı olmuş biri değilim. Bu yazımda şimdiye kadar ne gibi girişim denemelerim oldu ondan bahsetmek istiyorum.
Liseden beri hayalim kendi işimin sahibi olmaktı. Bu hayalimi o dönemde pek de paylaşmak taraftarı değildim. Gerek yaşadığım kasaba gerek memur bir ailenin çocuğu olarak bu tür “hayaller” ciddiye alınmazdı. Üniversiteye geldiğimde ise tam tersi bir ortam vardı. Hali hazırda Facebook yeni yeni globale açılmıştı. Üniversitede neredeyse her gün girişimcilik zirvesi yapılıyordu. Girişimcilik sunumlarında facebook gibi ama facebook olmayan uygulamaların sunumlarını dinliyorduk. İşte o zaman girişimciliğin, kendi şirketimi kurmanın sadece bir hayal değil ulaşılabilir bir şey olabildiği fikri beynime yerleşti. Ben de neler yapabileceğim ile ilgili ciddi ciddi düşünmeye başladım.
Hayatımın bu dönemine çocukluk dönemi diyebilirim. Çünkü gerçekten aklımda gerçek ile örtüşmeyen ancak gerek tanıtımlar, gerekse cahillikten kaynaklı bir çocuksu tavrım vardı. Biraz açmam gerekirse, “fikri olana devlet desteği” gibi aslında hiç de öyle olmayan tanıtımlar nedeniyle fikrin çok önemli olduğunu zannedip durmadan en iyi iş fikrini bulmaya çalışıyordum. Oyuncağından sıkılan çocuk gibi farklı iş fikirleri geliştiriyordum. Aklıma sürekli fikirler geliyor onların iş potansiyelini düşünmeden nasıl yapılabileceğine odaklanıyordum. Bu yazılım ile ilgili bir şeyse nasıl kodlanacağına, fiziksel bir ürün is nasıl üretilebileceğini araştırıyordum. Bazen yanımda arkadaşlarım da oluyordu çeşitli toplantılar fikir alışverişi yaparken mühendis olmanın verdiği analitik düşünmeyle ürünün mükemmel halini tasarlamaya çalışıyorduk. Şuan baktığımda tam anlamıyla çocukluk diyebilirim.
Tasarladığım bazı ürünler: güneş panelli şemsiye, karbonfiber fotoğraf makinesi çantası, 3 boyutlu yazıcı filament üretim sistemi. çok çeşitli internet siteleri vs. vs. Bunları yaparken fikire o kadar güveniyordum ki işin sürdürülebilirliği, yapılabilirliği, amacı, nedeni gibi daha önemli soruları aklımın ucundan bile geçirmiyordum. Sadece yapmış olmak benim için önemliydi. Ancak hiçbirini yapamadım. Çünkü bir iş planım, gerçek bir yol arkadaşım ya da mentörüm yoktu. Sadece fikirim vardı. Sonradan öğrendim ki aslında fikir hiçbir şeydir. Fikrinizin bir anlamı yok. Her gün milyonlarca fikir üretebilirim. Önemli olan fikir sahibi olmak değil fikri hayata geçirebilmek. Bunu çok acı bir şekilde öğrendim ancak ondan önce ikinci en büyük hatayı; yani ürünü mükemmelleştirmeye çalışmak. onu biraz açmam lazım.
Bir girişimci olarak mükemmel ürün kavramını hayatımızdan çıkarmamız gerekiyor. Mükemmel ürün diye bir şey yoktur. Mükkemmel ürün gelişime açık olmayan ürün demektir. Her ürün geliştirilmeye açıktır. Altı üstü şekerli su olan kolada bile her gün bir yenilik bir gelişim bir inovasyon görüyoruz. Ancak bir girişimci olarak kendi ürünümüzün mükemmel olmasını istiyoruz. İşte burada da tökezliyoruz. Ben kağıt üstünde bütün tasarımlarımı mükemmel yapmaya çalıştım. Kağıt üzerinde mükemmel olan hiçbir sistemimi fiziksel hayata geçiremedim. Bunu sanayide iki dakikada hallettiririz dediğim bir şey için 3 – 4 günümü harcamışlığım var. Yani evdeki hesap çarşıya uymuyor. Siz istediğiniz kadar mükemmel ürünü kağıt üzerinde tasarlayın gerçek hayat öyle olmuyor.
İşte bu iki neden, fikrin her şey olduğuna inanmak ve mükemmel ürün arayışı, benim bir çok denememde önüme koymuş olduğum engel oldu. Bu nedenle fikir varlığının bir önemi yok. Dünyanın en iyi tasarımını yapın bir önemi yok. Önemli olan yapmış olmaktır. Yani fikri hızlı bir şekilde denemektir. aklınıza bir şey geldiğinde hemen denemek lazım. Bir fiziksel ürün ise hemen eciş bücüş haliyle bile üretilmesi lazım. Fikri bulup mükemmel ürünü tasarlamak yerine fikri zaman kaybetmeden denemek lazım. Mümkünse internet araması bile yapmadan denemek en iyisi olacaktır. Biz buna akademide kör deney deriz. Hiçbir parametreye bağlı olmayan bir deney yaparız. Sistemin çalışıp çalışmadığını böyle anlarız. Benim bununla yüzleşmem biraz acı ama öğretici bir şekilde oldu.
Benim liderliğimde 3 boyutlu yazıcı filamenti üretmek istedik. O kadar mükemmel bir ürün tasarladım ki o kadar olur. Filament üretim cihazlarını dünyanın en iyi filament üreticisine cihaz vermiş bir şirketten alıyoruz. Onların kullandığı hammaddeyi kullanıyoruz. Proseslerindeki eksik olan hammadde hazırlama yöntemlerini kullanıyoruz. Yapmadıkları kalite kontrolleri yapıyoruz. Onlarda ne varsa bizde de var ama bizde olacak olan onlarda yok. O esnada filament üreten tüm şirketlerden üstün bir yönümüz mutlaka var. Proses o şekilde tasarlandı. Sonrasında potansiyel yatırımcı olabilecek bir kişiyle görüşmek istedik. Gittik, geldik sunum yaptık bir daha görüştük derken en sonunda yatırım potansiyeli çok yüksek bir yatırımcıdan şu cümleyi duyduk. “Eğer bir gün filament üretirseniz mutlaka sizinle çalışırım. Ama yatırımcı olabilmem için 1 metre eğri büğrü bir filament getirmiş olmanız gerekirdi.” Yaptığımız çalışmanın kalitesi karşı tarafa geçmişti ama yatırıma değer bulunmamıştı. Çünkü biz hiç gerçekte filament üretmemiştik. Üretirken oluşabilecek sorunları görmemiştik. Sadece mükemmel ürüne odaklanmıştık. O güne kadar edindiğim tecrübeyle iş planım hazırdı. Kimden ürün alıyorum, ne yapıyorum, nasıl yapıyorum her şey kağıt üzerindeydi. Ne kadar ürün satılırsa ne kadar kar elde ediliyor hepsi vardı ama kağıt üzerinde. Kağıt üzerinde mükemmel ürününüz olabilir ama gerçekte hiçbir şeyiniz yok. Aslında benden istenilen bir kaç hammadeyi alıp bir şekilde filament haline getirmekti. Ama ben bunu yapmak yerine zamanımı mükemmel ürünü tasarlayarak geçirdim.
Sonrasında sadece bu iki şeye odaklandım. Asla mükemmel ürünü tasarlama ve ürünü hemen üretebil. Eğer elimde o ürünü üretebilecek bir cihaz ekipman yoksa o fikirde 1 saniye bile harcamadan geçtim. Sadece yapılabilecek ürünlere odaklandım. Sonra şuan ki girişim konumu buldum. Hemen denedim, ilk ürünüm o kadar kötüydü ki anlatamam. Ama yapılabilirdi, geliştirilebilirdi. Sonrasında TÜBİTAK 1512 BIGG’e başvurdum. Yanımda bir arkadaşım, bir inkübasyon merkezine başvurduk ve inkübasyon merkezine kabul edilip eğtimler, mentörlükler alırken TÜBİTAK’ın istediği şekilde başvuru dosyamı hazırladım. Ara elemelerden, revizyonlardan geçtim. Başvuru dosyam TÜBİTAK’a gönderildi ve reddedildi. Reddedilmesine benden daha çok mentörler ve inkübasyon merkezi şaşırdı. İtiraz ettim. O da reddedildi. Gelen açıklama metninde elle tutulur bir şey yoktu. Sonra tekrardan dosyamı okudum. Ben bile ne yapmaya çalıştığımı anlayamadım. O kadar revizyon vardı ki artık cümleler birbirine girmiş anlam bütünlüğü kalmamıştı. O sırada şunu öğrenmiş oldum. Dosya benim dosyam mentörler fikir verebilir ama dosyanın ne anlattığını benim kadar kimse bilemez. Böyle olunca tekrar başvuru çağrısı açıldı. Ben de bir daha başvurdum. Sıfırdan dosya hazırladım. Gelen revizyonları çok iyi değerlendirdim, dikkate aldım. Uygulamak zorunda olduklarını uyguladım. Kafama yatmayanı değiştirmedim. Başvuru dosyasını hazırlarken bir sonraki sayfayı da okumalarını sağlayacak trikler yaptım. Ek belgeler hazırladım. Ek belgeleri açmalarını sağlayacak şekilde dosyayı tasarladım. Amacım dosyamla olabildiğince vakit geçirmelerini sağlamaktı. Mesela eklediğim dosyalardan birine “projenin 10 slaytlık özeti” isimli bir power point ekledim. Beş dakika istenen sunum videosunu 4 dakika olarak hazırladım. Yüklediğim dosyanın adını 4 dakikalık sunum olarak kaydettim. Ekstradan görseller, tablolar vs. vs. ekledim. Burada yapmaya çalıştığım benim projemle olabildiğince vakit geçirmelerini sağlamaktı. Ne de olsa reklamın amacı da bu değil mi satmak istediğiniz ürünü sürekli göz önünde bulundururarak onunla geçirilen süreyi maksimum seviyede tutmak. Bu strateji ile başarılı oldum.
Sonuç olarak şunu da öğrenmiş oldum. Almak istediğiniz desteğin karar vericisine göre hareket etmeniz gerekiyor. TÜBİTAK projeleri üniversite hocaları tarafından değerlendiriliyor. Üniversite hocaları zannedildiğinin aksine çok yoğun ve meşgul olurlar. Onların çok vaktini almamamk gerekir. Ancak biliminsanı olmanın ilk kuralı da meraklı olmaktır. Bİraz merak uyandırdığınızda ve açıklamalarınız net olduğunda kafa karıştırmadan anlattığınızda merak uyandırırsınız. Merak uyandırdıktan sonra da dosyanızla daha çok vakit geçrir. Vakit geçirdikçe de projeye olan inancı artar.
Özetlemem gerekirse fikirin bir önemi yok, önemli olan fikri satabilmekte. Mükemmel ürün yok önemli olan yapılabilir ürün geliştirmek. Projenin ne kadar ayrıntı içerdiğinin bir önemi yok önemli olan karar vericiyi etkilemekte.

